Bilinç dışının dili ise farklıdır. Ruhumuz kendisini, hepimizin düşlerden de bildiği gibi, resimler aracılığıyla ifade eder. Bu resimlerin sözcüklerle ifade edilmeleri kolay değildir. Sözcükler sürekli olarak eskirler, yıpranırlar ve asıl anlamlarını yitirirler. Buna karşılık resimler ve özellikle semboller, insanlara binlerce yıldır aynı biçimde seslenmektedirler. Sembol dilinin temelinde kişisel tecrübe, his ve düşüncelerin sanki çevremizde oluşan olaylar ve bunların algılanmasıymış gibi olması yatar. Sembol dili, gün boyu kullandığımız konuşma dilinden farklı bir mantığa sahiptir. Bu dilin mantığında önemli olan zaman ve mekan değil yoğunluk, anlam ve çağrışımdır. Bütün insanlar düşüncelerini, duygularını ve hissettiklerini başkalarıyla paylaşma arzusu taşımaktadırlar. Bir insanın sahip olduğu duygu, düşünce ve ruhsal haller, diğer insanlarda da benzer bir biçimde vardır. Bundan dolayı sembol dili, bütün insanlar tarafından paylaşılabilen, insanlığın geliştirdiği tek evrensel dildir. Tarih boyunca mitoslar ve rüyalar, her zaman sembol dili ile anlatılmışlardır. Çağdaş insan bedenimizin, ruhumuzun ve duygularımızın özellikleriyle ilgili bu evrensel mirasın değerini anlayamamış ve insanlık tarihinin bize hediye ettiği tek evrensel konuşma dilini öğrenip geliştirememiştir.