Mitolojik olgularda, bilincin taşıyıcısı olan öznenin, kendisini ve nesneleri tanımlaması, iki kutup arasında yaklaşma, uzaklaşma ve “kavrama” denemelerinin sonucu olarak aktarılır. Bu iki kutup, başlangıçtaki ayrışmamış, karmaşık bütünlükten (Uroboros) çıkan, bazı özgün nitelikleriyle birbirine zıt görünen dişil ve eril ilkelerdir. Soyoluş gelişimindeki karşılıkları, taşıdıkları işlevleriyle anne ve baba; birey oluş sürecinde ise doğa ve tindir.
Deli Dumrul’un Bilinci kitabından özetle alıntıladığım bu bölümün bize Clarissa Estes’in öykülerle ilgili çarpıcı tanımlarını ne kadar anımsattığını fark etmişsinizdir. “Öyküler ilaçtır. Onların böyle bir gücü var; bir şey yapmamızı, olmamızı, etmemizi şart koşmazlar, sadece dinlememiz yeterlidir. Yitirilmiş bir psişik dürtünün onarımı için gereken çareler, öykülerin içinde bulunur. Öyküler, arketipi kendiliğinden tekrar yüzeye çıkaran heyecanı, üzüntüyü, soruları, özlemleri ve anlayışları doğurur. Öykü ve şiirin dili, düşlerin dilinin güçlü kız kardeşidir.” Diyor C. Estes (Yazının tamamı için tıklayınız: ).