İçsel Organsal Bedensel Uyaranlar: İç organların belirgin hastalıkları pek çok olguda kesin olarak düşlerin başlatıcısı olmaktadır. Kalp ve akciğer hastalıklarında anksiyete düşlerinin sıklığı genellikle bilinmektedir. Aslında, düş yaşamının bu yönü birçok otorite tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kalp hastalığı çekenlerin düşleri genellikle kısa olup uyanma anında dehşet verici bir sona ulaşmaktadır; içeriklerinde de hemen her zaman korkunç bir ölüm bulunur. Akciğer hastalıkları çekenler, boğulma, kalabalık içinde sıkışıp kalma, kaçma düşleri ve dikkate değer sıklıkla karabasanlar görürler. Sindirim bozuklukları durumlarında düşler, yiyecekten hoşlanma ya da tiksinme ile bağlantılı düşünceler içerir. Uyku sırasında dış dünyadan uzaklaşmış olan aklın, bedenin içine daha çok dikkat yöneltebildiğini kabul edersek; iç organların, uyuyan akla ulaşabilecek uyarılmalara bir biçimde düş imgelerine dönüşen uyarılmalara neden olmak için hasta olmaları gerekmediğini varsaymak olası görünmektedir.
Ruh hekimi Krauss, dikkate değer bir tutarlılıkla gerçekleştirilmiş bir araştırmada, düşlerin, sabuklamaların ve sanrıların kökenlerini aynı etmene yani organsal olarak belirlenmiş duyumsamalara bağlamıştır. Organizmada bir düşün ya da bir sanrının çıkış noktası olmayacak bir kesim düşünmek pek zordur. Organsal olarak belirlenmiş duyumlar iki sınıfa ayrılabilir. Birincisi genel duyguları oluşturanlar, ikincisi ise vejetatif organizmanın temel sistemlerinde yaygın olarak bulunan özel duyumlardır. Bu ikinci sınıf kendi içinde de kassal, solunumsal, mideye ilişkin, cinsel ve çevre organlardan gelen duyumlar olmak üzere beş guruba ayrılabilir. Krauss, bedensel uyaranların üzerinde düş imgelerini oluşturan süreci şu şekilde açıklamaktadır: Ortaya çıkan duyum, bazı çağrışım yasalarına uygun olarak benzer doğada bir imgeyi uyarır. Kendisi de o imge ile organik bir yapı oluşturacak bir biçimde birleşir; ancak bilinç bu yapıya anormal bir biçimde tepki verir. Çünkü bilinç, duyuma hiç dikkat etmez ve kendini tümüyle eşlik eden imgeye yöneltir ki bu da gerçek olguların neden bu kadar uzun süre yanlış anlaşıldığını açıklar.
Ancak tipik diye tanımlanan çeşitli düş biçimlerinin yorumu üzerinde oldukça fazla bir görüş birliği vardır. Çünkü bunlar çok sayıda insanda ve çok benzer bir içerikle ortaya çıkarlar. Bunlar yüksek bir yerden düşme, dişlerin dökülmesi, uçma ve çıplak ya da yarı çıplak olduğu için utanma gibi bilinen düşlerdir. Strümpell’e göre, uçma düşü, göğüs içindeki deri duyumlarının bilinçli hale gelmesinin kesintiye uğradığı anlarda akciğer loblarının şişip sönmesinin yarattığı uyaranın bir yorumu olarak aklın uygun bulduğu bir imgedir. Yüksek bir yerden düşme düşünün, derideki basınç duyusunun artık bilinçli olamamaya başladığı bir anda, bir kolun bedenin üzerinden düşmesine ya da bükülü bir dizin ansızın uzatılmasına bağlı olduğu söylenir; sözü edilen devinimler dokunma duyularının bir kez daha bilinçli hale gelmesine neden olur ve bilinçliliğe geçiş, ruhsal olarak düşme düşüyle temsil edilir.